Popüler Yayınlar

9 Şubat 2011 Çarşamba

İRAN,
Yaşamımda hep güzel bir iz bırakacak ülke.Şah Pehlevinin aşkına hayran kaldığım, bir başka kadına aşıkken tüm dünyanın gözleri önünde mutluymuş gibi yaşanan evliliği, büyüyen çocukları ve yaşamın burukluğunu hissettiğim, kahve tatdında severken kavuşamayan aşıkların acısıyla, süpriz kremanın aşkın tadında birleştiğini tadı gördüm.Büyük bir ekmeğe benzeyen adını en kısa zamanda hatırlayıp yazacağım bu hamurun içinde krema var sanki alman pastası gibi, sanki ekler gibi öylesine bir ekmeği ısırdığınızı zannederken ısırkla birlikte ağzınıza sıcak beyaz bir krema doluyor birden umduğunuzdan fazlasını bulmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz ancak o tadı acı bir kahve ile bastırmalısınız bu tatlı türü muhakkak kahve ile yenirmiş bizde öyle yaptık.İtiraf etmem gerekirse o çok övdükleri harika dedikleri tadın yuvarlak bir hamur olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım, eee misafirim ya tatmalıyım diye isteksizce aldığım ilk ısırıkta ağzıma nefis bir krema yayıldı hani yaşamdan tüm güzel şeylerden ümidini kesmişken bir süpriz yaşaman gibi birşeydi bu harikaydı nefisti.Tat ağzımda yayılırken muhtemelen yüzümde de bir yayılma vardı ki ''kahvenden bir yudum al öyle daha  lezzetli olur dedi bu lezzete alışık olan harika ev sahibim'' hemen bir yudum aldım kahvemden krema tadı buruklaştı onun yerini kahvenin keskin tadı aldı.Aynı yaşam gibi hangi lezzetli an sonsuza dek sürüyordu ki.Sanırım beklenmedik bu lezzeti kahve ile bastırmada verilmek istenen mesaj buydu.Ben bu mesajı aldım ve küçük kremalı bir tatlı ile kahvenin bileşimi bana bunu öğretti.Belkide sadece bu kremalı tatlı ile kahve çok yakışıyordu birbirine , belkide bu ülke insanın damak tadına böyle güzel geliyordu.Kimin umurunda ben bu tatlı ile kahvenin bileşiminden bir hayat dersi çıkarmışım var mı ötesi :-).İran bir hamur parçasından ağzıma yayılan kremanın verdiği süprizi verdi bana bakir kalmış muhteşem güzellikleri ile, ama insanların sınırlandığı sokaklarda ya benim ülkemdede başımada gelirse kaygısını yaratan sahneleri ise o tatlının üzerine alınan kahve yudumu gibi.Sevdim ben bu ikiliyi herkese de tavsiye ediyorum Muhakkak tadılmalı ve yorumlanmalı bence.Bu tatlının adını en kısa zamanda hatırlayıp yazacağım onuda.

İRAN ...PİLAVLAR İMPARATORLUĞU;
Pilav denince ülkemde sadece pilavı hatırlardım ben.Oysa pilav yapmak bir sanatmış, pilav bir sanat eseriymiş biz sadece bir sanat eserinin fotokopisini görüyomuşuz yıllarıdır.Pilav! Pilavın kaç türünü biliriz biz Türkiyede taş çatlasın 10 tür ve hatta 15 türü olsun ama İran'da öylemi ya.Pilav! Güllüsü, Portakallısı, Kayısılısı, Dereotlusu,Narlısı osului şusului busulu aklına ne geliyorsa onun pilavı var.İnanılmaz bir şey bu, farklı farklı lezzetler, rengarenk görüntüler ve yedikçe rahatsız etmeyen dahada yeme isteği uyandıran tabaklar dolusu yağsız pilavlar.Öncelikle pilavı bizim gibi yapmıyorlar, bir kere kullanılan prinç farklı,uzun ve ince bir pirinç bizdeki yesemin pirincine benziyor ama daha uzun ve ince.Pirinç yağsız olarak suda haşlanıyor  ama sanırım birazda demleniyor,belki süzülen su ile nişastası vitamini gidiyor ama asla süzme işleminden ötürü rahatsız etmiyor istediğin kadar yiyebiliyorsun.Tabak tabak, rengarenk,  lezzet lezzet pilavlar.Haşlanan pirince neli yapmak istiyorsan o malzemeyi ekliyorsunuz ve pilavın dibini yakıyorsun, bu yanık kısımınada servis tabağına ekliyorsun,  birde servis yaparken küçük bir paket tereyağı konuyor tabağın yanına sıcacık gelen pilavın üzerine koyuyorsun yağı ve o yağ pilavın sıcağı ile yavaş yavaş erirken pirinçe, güle, maydanoza sarılıyor bir bütün oluyor. İranda pilav yemek, seyretmek muhteşemdi muhteşem.....

KURU MEYVE İRANDA CANLANIYOR...
Bildiğimizi kuru erik, kuru kayısı, kuru dut aklınıza kuru ne geliyorsa.Ama bu ülkede kuru sanılan,lezzetsiz sanılan, umut kesilen herşey farklı bir şekilde canlanarak yaşamda yerini alıveriyor hemen.Hoşaf yapılmamıştı belki ama suyla bütünleşmişti bünyersinden kurutulurken atmak zorunda kaldığı  o suyla yeniden buluşmuştu kuru meyveler.Ayrılıkların ardından kavuşulan hasret duyulan şeye nasıl önem verilirse kuru meyvede öyle sarılmış, lezzetini salmıştı bu sonradan kavuştuğu suya. Ağzına aldığında biliyorsunki bu su o meyvenin suyu değil evet beynin biliyor ama damağın anlamıyor lezzetten sarhoş olurken beynini yok sayıp bu meyvenin tadı olduğunu varsayarak keyfini çıkarıyor.Sonradan sulandırılmış olsun ne olacak lezzetli mi lezzetliydi  işte.Küçük küçük tabakların içine konulmuş, sanki bu küçük tabağı yemek sana yeter o kadar lezzetliyimki bu tabak yeter der gibi.Hepsinden denemeye çalıştıysam da tamamını deneyemedim yine gitmeliyim İran'a sırf sonradan suya kavuşan meyvenin sahip olduğu bu suya verdiği lezzeti tatmak için.Hangimiz kaybettikten sonra bulduğumuz değerlere bu kadar lezzet verebiliyoruzki.Belki bir kurutulmuş meyve kadar bile aklımız yok bizim.O kaybettiği suyla kendinde nelerin eksik olduğunu bilirken ve yeniden bulduğunda sarılırken tüm lezzetini vermek için, biz kaybettiğimiz değerler karşısında nasıl böyle ruhsuz olabiliyoruz işte bunu anlamıyorum. Bir kuru erik olmak istiyorum, belkide kurutulmuş bir elma dilimi hiç olmadı bir çift kurutulmuş vişne olayım bariiii. 
DİBİ YANMIŞ DEREOTLU PİLAV
Tarife gerek varmı bilmem bu lezzeti. Görünen köy klavuz ister mi sanki.Hatta inanın göründüğünden çok daha fazla lezzetli.Evet doğru görüyorsunuz üzerine tandırdan parça parça etlerler eklendi.Hele o etler öyle iyi pişmişki ağzına alır almaz dağılıveriyordu.Ama bu pilava kavuşmak için çok emek harcadım .Nasıl mı? Bu pilavı  Tahran'ın tarihi bir restoranında yiyecektik ama  o tarihi restoranda yer bulmak için belki bir saat beklemen gerekiyor belkide iki saat.Önce gözüne doymaya yakın olan bir masayı kestireceksin ve gidip masanın başında bekleyeceksin.Eğer yeni yemeğe başlamış bir masayı seçerseniz işiniz zor yemek uzun sürüyor ve sen ayakta o adamın karnını doyurmasını aç aça ağzının suyu akarak izliyorsun.Biz şöyle bir bakındık iki kız ile muhtemelen babaları olan üç kişinin oturduğu bir masayı gözümüze kestirdik ve gittik başlarına dikildik.Ama yanılmıştık yemeği bitirmek üzere olan kızlardı babanın ise tabağı kocamandı bitecek gibide gözükmüyordu.Hayal kırıklığına uğradıysakta masamızı kaçırmak istemedik.Dikildik başlarına .Biz dört kişiyiz.İki Türk iki İranlı ama dördümüzde türkçe konuşabiliyoruz.Bu restoranda ilginç olan herkes başında  yemeğini bitirmesi için insanlar beklerken hiç rahatsız olmadan ve acele etmeden rahat rahat yemeklerini yiyebiliyorlar.Resmen lokmalarını sayıyoruz bana mısın demiyorlar.Bekle bekle ama amcanın doyacağı yok.Biz türkçe söylenmeye başladık''bu adam doymayacak yuhhh 20. lokmayıda attığı ağzına, hadi be amca kalk artık daha ne yiyeceksin'' ama ne söylenme.Yok amca bana mısın demiyor.Amaaa   o mutlu an geldi amaca ağzını sildi hafiften toparlandı evettt evett kalkacak biz heyecenlandık tabiki.Evet amca ve iki kızı kalktı ama kızlardan biri kalktı ve bize dönerek ''Biz azeriyiz söylediklerinizi anladık afiyet olsun ''  dedi. Biz varya yer yarılsa içine girsek diye kıvranıyoruz.Pardon falan diyoruz sanki Fransızız ama akılmı kaldı bizde.Neyse kız bize lafı bir güzel sokarak uzaklaştı gitti..Amaaaa siparişimiz olan üstteki pilav önümüz geldiğinde biz azeri kzı ve çok yemek yiyen babasını çoktan unutmuştuk.Ama siz siz olun İran'da türkçe konuşurkek dikkat edin, İran'da küçümsenmeyecek bir azeri nüfusu var ve çoğu türkçeyi anlıyor.Benden söylemesi  :-)


BİLDİĞİN BAKLA AMA İRANDA BİLMEDİĞİN BAKLA
YAŞAMDAN BİR KESİT SADECE KAHVESİ EKSİK

 NANELİ, SİRKELİ VE GÜLLÜ ŞERBET

YUNANİSYAN İNSANI GİBİ SİMİDİ DE ŞEKİLSİZ

AH HİNDİSTAN VE SİNEKLERİ

HİNDİSTANIN İNANILMAZ, DEHŞET VERİCİ LEZZETSİZLİĞİ

HİNDİSTAN LİMONATASI






















Hiç yorum yok: